31 Ekim 2016 Pazartesi

En eski alkollü içeceğin hikayesini dinlediniz mi?

Bildiniz, konumuz Bira ve onun tarihi!


Rivayet olunur ki insanoğlunun ilk yaptığı alkollü içkidir. Bakalım gerçekten öyle miymiş, öyle değilse de neymiş bu Bira.
İlk birayı Sümerlilerin ürettiği yönünde iddialar var ama bilinçli mi bilinçsiz mi olduğu tartışmalı, kimi diyor ki ıslak unutulmuş ekmek mayalandı bira oldu, kimi diyor ki unutulan buğday çorbası mayalandı bira oldu. Kimi de diyor ki ekmeği mayalamayı bilen insanoğlu içine biraz daha su kattı ve hayatlarının devamı için en önemli yiyecek olan ekmeği içilebilir forma soktu.

Hangisi doğrudur bilinmez ama biranın tarihinin çok çok eski olduğu ve o zamanlar çok önemli bir içecek olduğu belli.

Sümer deyince birçoğunuzun aklına iki şey gelebilir; biri ulu çınarımız Muazzez İlmiye Çığ, diğeri de Gılgamış Destanı. 


Gılgamış Destanı tarihin en eski yazılı destanıdır ve Sümerler döneminde yazılmıştır.
Gılgamış ve Enkidu
Gılgamış zalim bir kraldır, erkekleri deli gibi çalıştırır, kadınlar da artık kocamızı, sevgilimizi göremiyoruz diye dellenir ve ondan intikam almak için tanrılara yakarırlar, tanrılar Enkidu'yu yaratır, garip bir şeydir Enkidu, insan  desen değil hayvan desen değil. Enkidu ile Gılgamış düşman olacaklarına çok yakın arkadaş olurlar, sonra bir gün tanrılar yine işin içine girer Enkidu amansız bir hastalığa tutulur ve Gılgamış ne yaparsa yapsın onu kurtaramaz, bu ölümden sonra sevgili kralımız Gılgamış kafayı ölümsüzlüğe takar ve ölümsüzlüğü aramak için diyar diyar gezmeye karar verir. 
Yukarıda sıkıştırılmış formatta bir Gılgamış Destanı var, konuyu anlamak adına yazdım, şimdi okuyunca bunun birayla ne alakası var diyorsunuz değil mi?
Şöyle söyleyeyim, destanın bir yerlerinde (şiddetle okumanız tavsiye edilir) Enkidu garip bir şeydir dedik ya, insan olması için birileri onu ehlileştirmeye çalıştı destanda, bu çalışmalar sırasında da bir hayat kadını Enkidu'ya dedi ki,
"'Ekmek ye Enkidu, bu yaşamın bir parçası! Ve toprağın geleneği olan birayı iç.' Enkidu, doyuncaya dek ekmek yedi. Yedi küp bira içti. İçi açıldı, neşe buldu. Yüreğine açıklık geldi, yüzü parladı. Kıllı, pis gövdesini sıvadı, kendi kendini yağladı, insana döndü."
Tanrıça Ninkasi
Yani Sümerler zamanında yazılmış bir destanda insan olmanın koşullarından biri ekmek yemek, biri de bira içmek, tabi ki burada maymundan insana dönmek gibi bir evrim süreci değil bahsedilen, toplum hayatına uyum sağlamak. Buradan da çıkarttığımız şu ki bira Sümerler zamanında günlük hayatın, yaşamın önemli bir parçası.
Tabi bu dönemlerde bira fabrikaları vb. yok, bira evlerde üretiliyor ve bu nedenle de üreticiler kadın. İlk bira üreticileri kadın diye midir bilinmez, sonraları açılan bira bahçelerinin yöneticilerinin kadın olması zorunluluğu gelmiş. Bu yüzdendir ki biranın bir tanrısı değil de tanrıçası var. Ninkasi, hatta ona yazılmış bir şiir şu anda British Museum'da sergilenmekte, bu yazıtın M.Ö.2000 - M.Ö. 6000 yılları arasında yazıldığı tahmin edilmekte ve yazıt sayesinde Mezopotamya'da yani Sümerlerde bira içildiği kanıtlanmakta.
Sümerlerden sonra Babil ve Mısır devletlerinde de popüler bir içki oluyor bira. Hatta ve hatta hepimize tarih derslerinde kısasa kısas kanunları diye ezberletilen Hammurabi Kanunlarında (ki kendisi Louvre Müzesi'nde bütün haşmetiyle gelenleri selamlıyor) birayla ilgili maddeler de bulunuyor. Hammurabi diyor ki "eğer ki bir işletmeci bira için olduğundan fazla ücret isterse onu suda boğ." Şimdi bu ne kadar kısasa kısas tartışılır ama Babil'de de biranın olduğunu buradan anlıyoruz, ne yapalım.
Hammurabi Kanunları


Faydalı bilgi: Balayı


Niye böyle bir başlık attım, tatile mi ihtiyacım var diye düşünüyor olabilirsiniz ama konu biraz farklı.
Babil'de düğünlerde gelenek olarak bal birası tüketiliyor (arı şarabı da deniyordu.). Hatta kayınpeder, damadına düğünden sonra bir ay yetecek kadar bal birası hediye ediyor. Neden mi? Bal birasının erkeğin gücünü, kudretini arttırdığına inanılıyor. Artık gelinle damadın bir ay boyunca ne yaptığı sizin hayal gücünüze kalmış ama günümüzde düğünden sonra çıkılan tatile Honey-moon, bal-ayı denmesinin nedeni işte bu "bal birası tüketilen bir ay"dan geliyor.

Mısırlılarda da durum farklı değil hatta piramitler dahil inşaatlarda çalışan işçilere yiyecek olarak ekmek ve bira veriliyor. Ve tabi ki Mısırda da bir bira tanrısı var, Osiris. Hatta bira bitki örtüsünün Osiris tarafından hediye edildiği düşünülüyordu.

Bu kadar bahsettiğimiz bira bizim berrak, köpüklü biramız değil. Daha koyu kıvamlı, bulanık ve köpüksüz. Tadı da bizim alıştığımız tat değil, çünkü o zamanlar şerbetçiotu eklenmiyor biraya. (Aklınızda tutun, şerbetçiotu.*)

Şimdi, bu kadar uzun yazı yazdım, Sümerler dedim, Mısır dedim, bütün antik medeniyetleri neredeyse saydım, en popüleri Antik Yunandan ya da devamındaki Roma İmparatorluğu'ndan bahsetmedim. Unuttum sandınız değil mi? Unutmadım tabi ki, işte geliyor...

Sabazios
Sümerler, Babil, Mısır, Hititler buralarda bira tüketimi hep ilk sırada gidiyordu. Yanlış sulama sonucunda toprak verimini yitirip de arpa-buğday üretimi azalınca, biranın yanına yeni yeni şeyler eklenmek zorunda kalındı, mesela darıdan yapılan bizim de çok sevdiğimiz, tükettiğimiz Vefa'da bulunan, evet, boza. Mısır'da ise Nil Nehri'nin sürekli alüvyonlu toprak getirmesi bu durumu önledi. Ama Mısır'da da bira tüketimi bir yerden sonra durma noktasına geldi, işte burada devreye Romalılar giriyor, İskender Mısırı'ı ele geçirince beraberinde Yunan kültürünü getiriyor ve bira yerini şaraba bırakıyor. Yunan kültüründe bira barbar içkisi, alt tabaka içkisi ve kontrolsüz sarhoşluk saylayıcı olarak görülüyordu, Onlar tanrıların içkisi Şarabı tercih ediyorlardı. (Bir noktaya daha değinmek gerekiyor. Bilirsiniz Yunan mitolojisinde şarapçı bir tanrı vardır Dionysos, derler ki aslında Mezopotamya'da Sabazios adıyla tanınan bir bira tanrısı imiş ama oralarda sürekli kavga dövüş oluyor, kavimler rahat durmuyor diye kalkmış göç eylemiş Yunan ellerine, hem adını hem de tanrısı olduğu şeyi değiştirmiş.)
Dionysos
Burada bir parantez daha açmak gerek, Roma'da bira öyle az içilen bir içki falan da değil, fiyat listelerine kadar girmiş bir içki.

Aynı tarihlerde Amerika yerlileri mısırdan, Çinliler de pirinçten bira üretiyorlar.



Asteriks, Oburiks, Bira?


Roma ve Galya arasındaki hır gürü en güzel anlatan ve hepimizin aklına sokan ikilidir Asteriks ve Oburiks. Gerçekten de Roma ve Galya arasında bir sürtüşme var hatta bu sürtüşme öyle bir noktaya gidiyor ki Roma, Galya'nın şarap gelirine kafayı takıp oradaki üzüm bağlarını söktürmüş. Bunun üzerine de Galyalılar bu arazilere arpa ekmişler ve Mısırlılardan bu yana unutulmuş olan bira yeniden dirilmiş.

Bira popülaritesini Roma sayesinde tekrar kazanmaya başlaya dursun şimdi M.S. 8. yy Avrupa'sındayız. Artık biralar evlerde kadınlar tarafından değil, manastırlarda üretiliyor. 
Köylüler borçlarını arpayla ödüyorlar, hal böyle olunca da manastırlarda bira üretilmeye başlanıyor. E üretilen bira tüketilen biradan fazla olunca da manastırlara yeni bir kar kapısı açılmış bulunuyor.

Biraya bildiğimiz tadın eklenmesi de bu manastır bira üretimi zamanına denk geliyor, Bavyera'da biralara şerbetçiotu eklenmeye başlanıyor.* Tabi herkes memnun değil durumdan, örneğin William Shakespeare şerbetçiotu eklenmiş birayı ölene kadar ağzıma sürmem demiş, sürmemiş de. Ben de tarihin yalancısıyım. 

Eksik kalsa şaşarım, Sanayi Devrimi


Sanayi devrimi her şeye bulaşmış, her şeyi değiştirmiş, buna bira da dahil. Önceden soğutma teknolojisi gelişmemiş, hatta yok. Bu nedenle de bira depolanamıyor. Bir yerden bir yere götürülemiyor. Sanayi devriminden sonra hem demiryolu ulaşımı, hem de soğutma teknolojilerinde gerçekleştirilen yenilikler sayesinde bira bir yerden bir yere götürülebilir bir içecek oldu. Böylece yoğun tüketim olmayan yerler de bira ile tanıştı Osmanlı İmparatorluğu da dahil.

Biranın tüketim miktarı arttı, talep arttı, böylece ithal edilen bira yetmemeye başladı ve küçük ölçekli imalathaneler açılmaya başlandı, bu talep üzerine de iki kardeş 1890 yılında Bo..... 

Durun durun bu başka bir hikaye, Türkiye'de bira tarihi bir sonraki yazının konusu, spoiler verdim ama, neyse...

İyi okumalar ve iyi haftalar efendim. 


Kaynaklarımız: 

Gılgamış Destanı
Prof. Ercan Eren - Geçmişten Günümüze Anadolu'da Bira





2 yorum: