31 Ekim 2016 Pazartesi

En eski alkollü içeceğin hikayesini dinlediniz mi?

Bildiniz, konumuz Bira ve onun tarihi!


Rivayet olunur ki insanoğlunun ilk yaptığı alkollü içkidir. Bakalım gerçekten öyle miymiş, öyle değilse de neymiş bu Bira.
İlk birayı Sümerlilerin ürettiği yönünde iddialar var ama bilinçli mi bilinçsiz mi olduğu tartışmalı, kimi diyor ki ıslak unutulmuş ekmek mayalandı bira oldu, kimi diyor ki unutulan buğday çorbası mayalandı bira oldu. Kimi de diyor ki ekmeği mayalamayı bilen insanoğlu içine biraz daha su kattı ve hayatlarının devamı için en önemli yiyecek olan ekmeği içilebilir forma soktu.

Hangisi doğrudur bilinmez ama biranın tarihinin çok çok eski olduğu ve o zamanlar çok önemli bir içecek olduğu belli.

Sümer deyince birçoğunuzun aklına iki şey gelebilir; biri ulu çınarımız Muazzez İlmiye Çığ, diğeri de Gılgamış Destanı. 


Gılgamış Destanı tarihin en eski yazılı destanıdır ve Sümerler döneminde yazılmıştır.
Gılgamış ve Enkidu
Gılgamış zalim bir kraldır, erkekleri deli gibi çalıştırır, kadınlar da artık kocamızı, sevgilimizi göremiyoruz diye dellenir ve ondan intikam almak için tanrılara yakarırlar, tanrılar Enkidu'yu yaratır, garip bir şeydir Enkidu, insan  desen değil hayvan desen değil. Enkidu ile Gılgamış düşman olacaklarına çok yakın arkadaş olurlar, sonra bir gün tanrılar yine işin içine girer Enkidu amansız bir hastalığa tutulur ve Gılgamış ne yaparsa yapsın onu kurtaramaz, bu ölümden sonra sevgili kralımız Gılgamış kafayı ölümsüzlüğe takar ve ölümsüzlüğü aramak için diyar diyar gezmeye karar verir. 
Yukarıda sıkıştırılmış formatta bir Gılgamış Destanı var, konuyu anlamak adına yazdım, şimdi okuyunca bunun birayla ne alakası var diyorsunuz değil mi?
Şöyle söyleyeyim, destanın bir yerlerinde (şiddetle okumanız tavsiye edilir) Enkidu garip bir şeydir dedik ya, insan olması için birileri onu ehlileştirmeye çalıştı destanda, bu çalışmalar sırasında da bir hayat kadını Enkidu'ya dedi ki,
"'Ekmek ye Enkidu, bu yaşamın bir parçası! Ve toprağın geleneği olan birayı iç.' Enkidu, doyuncaya dek ekmek yedi. Yedi küp bira içti. İçi açıldı, neşe buldu. Yüreğine açıklık geldi, yüzü parladı. Kıllı, pis gövdesini sıvadı, kendi kendini yağladı, insana döndü."
Tanrıça Ninkasi
Yani Sümerler zamanında yazılmış bir destanda insan olmanın koşullarından biri ekmek yemek, biri de bira içmek, tabi ki burada maymundan insana dönmek gibi bir evrim süreci değil bahsedilen, toplum hayatına uyum sağlamak. Buradan da çıkarttığımız şu ki bira Sümerler zamanında günlük hayatın, yaşamın önemli bir parçası.
Tabi bu dönemlerde bira fabrikaları vb. yok, bira evlerde üretiliyor ve bu nedenle de üreticiler kadın. İlk bira üreticileri kadın diye midir bilinmez, sonraları açılan bira bahçelerinin yöneticilerinin kadın olması zorunluluğu gelmiş. Bu yüzdendir ki biranın bir tanrısı değil de tanrıçası var. Ninkasi, hatta ona yazılmış bir şiir şu anda British Museum'da sergilenmekte, bu yazıtın M.Ö.2000 - M.Ö. 6000 yılları arasında yazıldığı tahmin edilmekte ve yazıt sayesinde Mezopotamya'da yani Sümerlerde bira içildiği kanıtlanmakta.
Sümerlerden sonra Babil ve Mısır devletlerinde de popüler bir içki oluyor bira. Hatta ve hatta hepimize tarih derslerinde kısasa kısas kanunları diye ezberletilen Hammurabi Kanunlarında (ki kendisi Louvre Müzesi'nde bütün haşmetiyle gelenleri selamlıyor) birayla ilgili maddeler de bulunuyor. Hammurabi diyor ki "eğer ki bir işletmeci bira için olduğundan fazla ücret isterse onu suda boğ." Şimdi bu ne kadar kısasa kısas tartışılır ama Babil'de de biranın olduğunu buradan anlıyoruz, ne yapalım.
Hammurabi Kanunları


Faydalı bilgi: Balayı


Niye böyle bir başlık attım, tatile mi ihtiyacım var diye düşünüyor olabilirsiniz ama konu biraz farklı.
Babil'de düğünlerde gelenek olarak bal birası tüketiliyor (arı şarabı da deniyordu.). Hatta kayınpeder, damadına düğünden sonra bir ay yetecek kadar bal birası hediye ediyor. Neden mi? Bal birasının erkeğin gücünü, kudretini arttırdığına inanılıyor. Artık gelinle damadın bir ay boyunca ne yaptığı sizin hayal gücünüze kalmış ama günümüzde düğünden sonra çıkılan tatile Honey-moon, bal-ayı denmesinin nedeni işte bu "bal birası tüketilen bir ay"dan geliyor.

Mısırlılarda da durum farklı değil hatta piramitler dahil inşaatlarda çalışan işçilere yiyecek olarak ekmek ve bira veriliyor. Ve tabi ki Mısırda da bir bira tanrısı var, Osiris. Hatta bira bitki örtüsünün Osiris tarafından hediye edildiği düşünülüyordu.

Bu kadar bahsettiğimiz bira bizim berrak, köpüklü biramız değil. Daha koyu kıvamlı, bulanık ve köpüksüz. Tadı da bizim alıştığımız tat değil, çünkü o zamanlar şerbetçiotu eklenmiyor biraya. (Aklınızda tutun, şerbetçiotu.*)

Şimdi, bu kadar uzun yazı yazdım, Sümerler dedim, Mısır dedim, bütün antik medeniyetleri neredeyse saydım, en popüleri Antik Yunandan ya da devamındaki Roma İmparatorluğu'ndan bahsetmedim. Unuttum sandınız değil mi? Unutmadım tabi ki, işte geliyor...

Sabazios
Sümerler, Babil, Mısır, Hititler buralarda bira tüketimi hep ilk sırada gidiyordu. Yanlış sulama sonucunda toprak verimini yitirip de arpa-buğday üretimi azalınca, biranın yanına yeni yeni şeyler eklenmek zorunda kalındı, mesela darıdan yapılan bizim de çok sevdiğimiz, tükettiğimiz Vefa'da bulunan, evet, boza. Mısır'da ise Nil Nehri'nin sürekli alüvyonlu toprak getirmesi bu durumu önledi. Ama Mısır'da da bira tüketimi bir yerden sonra durma noktasına geldi, işte burada devreye Romalılar giriyor, İskender Mısırı'ı ele geçirince beraberinde Yunan kültürünü getiriyor ve bira yerini şaraba bırakıyor. Yunan kültüründe bira barbar içkisi, alt tabaka içkisi ve kontrolsüz sarhoşluk saylayıcı olarak görülüyordu, Onlar tanrıların içkisi Şarabı tercih ediyorlardı. (Bir noktaya daha değinmek gerekiyor. Bilirsiniz Yunan mitolojisinde şarapçı bir tanrı vardır Dionysos, derler ki aslında Mezopotamya'da Sabazios adıyla tanınan bir bira tanrısı imiş ama oralarda sürekli kavga dövüş oluyor, kavimler rahat durmuyor diye kalkmış göç eylemiş Yunan ellerine, hem adını hem de tanrısı olduğu şeyi değiştirmiş.)
Dionysos
Burada bir parantez daha açmak gerek, Roma'da bira öyle az içilen bir içki falan da değil, fiyat listelerine kadar girmiş bir içki.

Aynı tarihlerde Amerika yerlileri mısırdan, Çinliler de pirinçten bira üretiyorlar.



Asteriks, Oburiks, Bira?


Roma ve Galya arasındaki hır gürü en güzel anlatan ve hepimizin aklına sokan ikilidir Asteriks ve Oburiks. Gerçekten de Roma ve Galya arasında bir sürtüşme var hatta bu sürtüşme öyle bir noktaya gidiyor ki Roma, Galya'nın şarap gelirine kafayı takıp oradaki üzüm bağlarını söktürmüş. Bunun üzerine de Galyalılar bu arazilere arpa ekmişler ve Mısırlılardan bu yana unutulmuş olan bira yeniden dirilmiş.

Bira popülaritesini Roma sayesinde tekrar kazanmaya başlaya dursun şimdi M.S. 8. yy Avrupa'sındayız. Artık biralar evlerde kadınlar tarafından değil, manastırlarda üretiliyor. 
Köylüler borçlarını arpayla ödüyorlar, hal böyle olunca da manastırlarda bira üretilmeye başlanıyor. E üretilen bira tüketilen biradan fazla olunca da manastırlara yeni bir kar kapısı açılmış bulunuyor.

Biraya bildiğimiz tadın eklenmesi de bu manastır bira üretimi zamanına denk geliyor, Bavyera'da biralara şerbetçiotu eklenmeye başlanıyor.* Tabi herkes memnun değil durumdan, örneğin William Shakespeare şerbetçiotu eklenmiş birayı ölene kadar ağzıma sürmem demiş, sürmemiş de. Ben de tarihin yalancısıyım. 

Eksik kalsa şaşarım, Sanayi Devrimi


Sanayi devrimi her şeye bulaşmış, her şeyi değiştirmiş, buna bira da dahil. Önceden soğutma teknolojisi gelişmemiş, hatta yok. Bu nedenle de bira depolanamıyor. Bir yerden bir yere götürülemiyor. Sanayi devriminden sonra hem demiryolu ulaşımı, hem de soğutma teknolojilerinde gerçekleştirilen yenilikler sayesinde bira bir yerden bir yere götürülebilir bir içecek oldu. Böylece yoğun tüketim olmayan yerler de bira ile tanıştı Osmanlı İmparatorluğu da dahil.

Biranın tüketim miktarı arttı, talep arttı, böylece ithal edilen bira yetmemeye başladı ve küçük ölçekli imalathaneler açılmaya başlandı, bu talep üzerine de iki kardeş 1890 yılında Bo..... 

Durun durun bu başka bir hikaye, Türkiye'de bira tarihi bir sonraki yazının konusu, spoiler verdim ama, neyse...

İyi okumalar ve iyi haftalar efendim. 


Kaynaklarımız: 

Gılgamış Destanı
Prof. Ercan Eren - Geçmişten Günümüze Anadolu'da Bira





18 Ekim 2016 Salı

Uğruna festivaller bile düzenleniyor, Sokak Lezzetleri..

15 - 16 Ekim tarihleri arasında Etiler Sanatçılar Parkı'nda Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen Sokak Lezzetleri Festivali vardı. Çok güzel lezzetler sunuldu parkta insanlara, ben de blogumda yazmak için yedim (sırf sizlere bilgi aktarımı olsun diye yedim, cidden bak başka niyetim yok..) , fotoğraflar çektim ve araştırmalar yaptım. Uğruna festivaller bile düzenlenen bu lezzetler nelermiş, sokak yemeği kültürü neymiş, fast-food muymuş değil miymiş diye merak ettim. Sonunda o yazıyı oku, bu köşe yazısını didikle derken araştırmalar benim boyumu aştı ve festivali anlatacak olan yazı oldu mu size Sokak Yemeği Kültürü yazısı. E madem iyi okumalar.. :)

Sokak Lezzetleri Festivali Programı

Bir girizgah, Türk yemek kültürü ve sokak yemekleri

Türk yemek kültürüne baktığımızda, sabahları kurulan tüm ailenin oturduğu mükellef kahvaltı sofraları, akşamları kurulan, çorba, ara sıcak, salata, soğuklar, ana yemek, tatlı gibi menülerden oluşan kallavi akşam yemekleri mevcut. Bu sofralara tüm aile birlikte oturuyor, gerekirse geciken için sofra bekletiliyor. Yani yemek yemek sadece karın doyurmak işlevini aşıyor ve bir seramoniye dönüşüyor.

Tüm bunları düşündüğünüzde de diyorsunuz ki böyle bir kültürde sokak yemeği falan olmaz, olamaz. Sonra sokağa çıkıyorsunuz köşe başından burnunuza bir şeyler kokuyor, neler mi?
Kokoreç mesela, kumru mesela, balık ekmek mesela, simit mesela, yani bırakın yemek kültürümüzde sokak yemeği olmamasını, sokak yemeklerimiz kendi kültürünü oluşturmuş durumda.

Bu sadece bizim için böyle değil tabi ki, tüm dünya üzerinde aynı şekilde sokak yemekleri ülkelerin yemek kültürleri hakkında bizlere çok güzel ipuçları vermekte hatta diyebiliriz ki sokak yemekleri sıkıştırılmış birer ülke mutfağı hapı. Tüm bunların yanında da karnımızı ucuz yollu ve hızlı olarak doyurmamızı sağlıyor ve bize yapacak işlerimize, gezilecek yerlere daha çok vakit ayırma avantajı sağlıyor.

Aç parantez, Sokak Yemeği = Fastfood, mu?

Heh işte her şey şu son cümledeki hızlı ve ucuz tanımlamalarında bitiyor. Hızlı yemek, ucuz yemek deyince herkesin aklına gelen tanım fastfood tanımı oluyor ki Nişanyan Sözlükte de aynı şekilde fastfoodun karşılığı "hızlı yemek" olarak verilmiş durumda. TDK'da karşılık olarak "hazır yemek" önermiş. 
Bir çoğumuzun aklına fastfood deyince gelen Burger King ya da McDonald's gibi markaların burgerları, Pizza Hut, Dominos gibi markaların pizzaları oluyor. Neden aklımıza fastfood deyince bizim kokoreçler, tükürük köfteler gelmiyor?
Burada şöyle bir açıklama geliyor insanın aklına, doğal olarak bir Türk ya da başka bir "yerli" kendi sokak yemeğini, sokak yemeği olarak adlandırır ve başka bir tanım yapma gereği duymaz, ama bir firma (örneğin McDonald's / 1986), Türkiye pazarına girer ve daha önce alışık olmadığın bir ürünü (burada Hamburger) fastfood restaurantı olduğunu söyleyerek sunarsa doğal olarak bundan sonra senin için "fastfood" denen şey bu sunulan yiyecekler olmuş olur, ama bu demek değil ki kültüründe fastfood yok. 
Burada benim aklıma fastfood için sokak yemeklerini kapsayan küme demek geliyor. Yani bizim için kokoreç, tükürük köftesi vb. yiyecekler fastfoodken, Meksika'da Taco, Yunanistan'da Souvlaki fastfood olmuş oluyor.
Kapa parantez

Sokak yemekleri deyince akla iki durum geliyor, birisinde gözünüzün önünde çakkıdı çukkudu müzik yapa yapa hazırlanan kokoreçler, "süt mısııııığğğğrrr" diye bağrılarak fokur fokur kaynamış mısırlar, diğerinde çoğu kişinin hobin ne sorusuna cevabı bir tepsiyi "gömmek" olan evde hazırlanmış midye dolma, fırından alınmış sıcaaaak simiiiiiiiittt.
Demeye çalıştığım şey sokak yemeği deyince aklımıza illa ki sokakta pişen, sokakta hazırlanan lezzetlerin akla gelmediği.

Uzatma, ne var yani sizin orda yenecek onu deyiver.

Tek tek saya saya bitiremeyeceğim kadar çok böyle lezzetimiz var ama başlıcalarını saymak gerekirse aşağıdaki gibi bir liste oluşuyor, 

Köşe başlarının daimi misafiri, Midye Dolma: Verdiğim örnekten de anlamışsınızdır, ben her zaman söylüyorum kendimi frenlemesem bir tepsiyi gece gündüz farketmeden yiyebilirim. Tezgahın önünde durup da midyeciyle sohbet ederken 5. 10, 20 diye artarak gider yediğiniz midye sayısı. Vaktin olacak bir de yanına bira açacaksın ki ohh.

Buram buram kokuyor mübarek, Balık Ekmek: Deniz mahsüllerinden gidiyorsak demek ki. Balık ekmek başlı başına bir olaydır. Soğanı, salatası, bol bol sıkılan limonu, üstten üstten dökülen tuzuyla ister tezgahtan al isterse teknelerden hep aynı tattadır. Mevsimine göre hamsilisi, mezgitlisi hatta yeni moda somonlusu bile vardır ama efsanelere konu olan balık ekmekler genelde ithal uskumrudan yapılır. 

Araba pazarları ve maç/konser önlerinin müdavimi, Köfte Ekmek: Bahsettiğim yerlerde bulunduysanız yazıyı okuyunca burnunuza kokmuş olması lazım çoktan. Normal köfte öyle kokmaz. Bir başka kokar tükürük köftesi, yanında da aynı tezgahta pişen biber ve domates ve soğuk ayran.

Öğrencinin baş tacı, Pilav Arabaları: Evde koca koca tencerelerde pişmiş, sonra ekmek teknesine yerleşmiş nohutlu pilav, üstüne en bolundan tavuk, yanına da ayran açtın mı... Bir tane yetmez söyleyeyim de sonradan uyarmadı olmasın.
Bir de, Unkapanı deyince bir neslin aklına kaset yapma umutları gele dursun, bizim aklımıza pilav gelir.



He "Winter is Coming" he, Kestane Kebap: Bizde kış öyle akgezen ordusuymuş, Stark'ların sözüymüş, duvarda fırtına çıkmışmışdan anlaşılmaz. Ne zaman ki sokaklar Kestane kokmaya başlar, ahan da kış gelmiştir. 





1970

Kediler için üzülme sebebim, Lahmacun: Çocukluğumun kabusu seyyar lahmacuncu abiler, kedi etinden bunlar dedikoduları ve tüm bu dedikodulara rağmen muhteşem lezzeti. Bir yandan o minicik mırnavlara üzülürken bir yandan yalnız bu kediler de ne lezzetliymiş haa diye düşündürür.









Kukla Süreyya Yeldeğirmeni Simit Fırınında
Gevrek değil arkadaşım o burada gayet de Simit: Ahalii duyduk duymadık demeyin, buuu Aç Mühendis'in fermanıdır; Gevrekmişmiş, simitmişmiş, susamlıymış susamsızmış tartışması İstanbul'da sökmez. Onun adı simittir, susamlı olur, en güzeli de Yeldeğirmeni'ndedir. Bu da böyle biline.









Çok afedersiniz Şey Tatlısı, Halka Tatlısı: Şimdi canım sana bunun adına halka tatlısı falan diyorlar yumuşatıyorlar ya, değil, gayet de Kerhane Tatlısı bu. Tadı tulumba tatlısına benzer ama
bunun biraz daha düşkünü fazladır demedi demeyin :P


İstanbulda satılanları hep darı diyollaaa, Mısır: Ben çocukken bunun közde halini bulmak kolay değildi sanki, ya da çok yemeyeyim diye bana öyle dediler bilmiyorum. Ama şimdilerde haşlama tezgahlarının yanında bir de ızgara oluveriyor ister haşlama ister közlenmiş alıyorsun. İnanmazsın bir de ucuz.. Yalnız üstüne su içmeyin, benden söylemesi.





Neşeli Günler
Sirkeeeeee, limoooooon, sirke ulaaan, Turşu: Bence sirkeymiş limonmuş farketmez güzel olsun
yeter. Kendimden biliyorum 2 bardaktan sonrası mideye dokunuyor. Bir de Eminönü'nde balık ekmeğin yanında deneyin.
Çukurcuma'da Asri Turşucunun tam ortasında durursanız, Münir Özkul ve Adile Naşit görünüyormuş diyorlar.




Dizi dizi kumpirler
Camisi değil, Kumpiri meşhur: Ortaköy'ü ortaköy yapan iki şey var sanırım biri her gidenin önünde fotoğraf çekindiği Ortaköy Cami diğeri de her gidenin muhakkak yediği Kumpir. Tabi ki başka yerlerde de var ama, orda yemesi bir başka. Hele de kışın gidersin, eline alırsın yer bulursan banka oturursun toton buz gibi olur, patatesin sıcağı damağını yakar, baya eziyet çekersin yani ama yine de çok zevklidir yemesi. Böyle de mazoşistlik.

Pis dersin ama yemeden duramazsın, Kokoreç: Evet neyden yapıldığını duyunca ilk başta insan bir irkiliyor ama, yarım ekmek arasına, bol kekikli, bol biberli, bol domatesli olduğunu hayal et.. Unuttun di mi pis olduğunu falan işte öyle bir lezzet. Avrupa Birliği'nden vazgeçirir insanı. Bir de bunun en pis olanı daha lezzetlidir ya, böyle de bir değişik.





Yavrum o bildiğin boyalı toz şeker, Pamuk Şeker: Çocuklar için terapi gibi bir şeydir o vıızzz diye dönen pamuk şeker arabasının önünde durup seyretmek. Tabi kalmadı o arabalar şimdi hepsi hazır paketli. Ah yaşlandık azizim ahh.









Vejeteryanlar, sağlık tutkunları görse çıldırır, Kumru: İzmir, Çeşme'nin sembol yemeği, küçücük
ekmeğin içine bilimum sağlıksız ne varsa doldururlar, salamıydı, sosisiydi, sucuğuydu, sen de bayıla bayıla yersin. 





Merkezi İstinye sanan var, Lokma: İzmirin şerbetli yağda kızarmış mincik mincik hamurları. Üç
beş taneden sonra keseceğini bilirsin ama yine de en aşağı orta boy alırsın.







Adanalıyık Alalhın adamıyık, Ciğer: Adana Kazancılar Çarşısında sabah saat 5.00'te (yanlış
yazmadım evet 5) ciğer arabaları kuruluyor, insanlar da bayıla bayıla, bol acılı ciğer yiyor ve şalgam içiyor, KAHVALTIDA, delirirsin.




Unuttuğum sokak yemeğimiz varsa kusuruma bakmasın, bir an önce karşıma çıkarak kendini hatırlatsın,

Şimdi yazının çıkış noktasına geçersek bu haftasonu Beşiktaş Belediyesi'nin düzenlediği bir festival vardı. Ben de tabi ki kendime malzeme çıkartmak için gittim. 

Sadece yemeklerin olduğu bir etkinlik değildi aynı zamanda Okan Üniversitesi ve Leman Kültür iş birliği ile yapılan workshoplar ve güzel konserler vardı. Hatta biz gittiğimizde sahneye "Subway Jazz Station" çıktı ve birbirinden güzel şarkılar seslendirdiler, umarım kendilerini daha çok yerde görme fırsatımız olur.
Park zaten yemyeşil hava da Ekim ayına göre yazdan kalmaydı, bira da satılıyordu, al biranı otur çime konser dinle ohh ne keyif. 
Kendi adıma Tarihi Karaköy Midyecisi ve Ülkem Kokoreç ile burada tanıştım ve daha önce tanışmadığım için kendime çok kızdım. Hem de Ülkem Kokoreç bizim oradaymış 216 kodluymuş, shame on me!
Ülkem Kokoreç: Son zamanlarda yediğim en başarılı kokoreçi yapıyor Sabri Usta, zaten standında
Ülkem Kokoreç
da, önlüklerinde de "40 yıllık tecrübe ile Sabri Usta" tanıtımı var. Anadolu yakasında üç adet şubeyle hizmet veriyor, tamam haklısınız hepsinde bir sabri usta yoktur tabi ki ama adam el vermiş o lezzet değişmez. Yarım ekmek kokoreç festivalde 12,5 TL'ye satıldı.
Şube 1: Elmalı Kent (216 632 89 77)
Şube 2: Tepeüstü      (216 332 88 44)
Şube 3: Otağtepe (Kavacık) (216 465 74 36)



Tarihi Karaköy Midyecisi
Tarihi Karaköy Midyecisi: Bol karabiberli, baharatlı severim ben midye dolmayı ve öyle midye dolmaları da genellikle zaten midye dolma tezgahlarında bulursunuz, restaurantlarda aldığınız midye dolmalar aynı lezzeti vermez. Onun da seveni vardır ama benim midye dolmam yiyince boğazımı gıcıklayacak birazcık. İşte tam olarak buranın midye dolması da böyle. Hem de 1 TL! Kilyos'ta 1 adet midye dolmaya 5 TL vermiştik, o zamandan beri midye dolma parası enflasyon değeri gibi bir değer benim için.
Adres: Kemankeş Karamustafapaşa Mah. Ali Paşa Değirmeni Sok. No:10/B Karaköy / İstanbul (850 460 50 40)



Köfte ve sucuk ekmek de vardı ama zaten yarım ekmek kokoreç ve bir sürü midyenin üstüne yiyecek yerim yoktu, üstüne bir de standlarında bir kuyruk vardı ki amaaan.. 
Midye, turşu ve pilav paketlemesi kolay şeyler olduğundan sıra oluşmuyor önlerinde ne zaman gitseniz bir, maksimum iki kişi sonra alıyorsunuz, bira için de fıçının bitmesine denk gelirseniz bekliyorsunuz biraz onun dışında orada da sıra yoktu. 
Tüm bunların yanında kısır, yaprak sarması vb. kermes yiyecekleri bulabileceğiniz tezgahlar vardı. Şahsen sokak yemekleri festivalinde kek-börek, kısır-yaprak sarması, çıtır mantı gibi tezgahların olmasını ama kestane, mısır, pamuk şeker, ne bileyim kumpir, halka tatlısı olmamasını anlayamadım. Yani çeşit olsun diye böyle tezgahlar da konabilir ama 1 tane olur zaten toplasan 10 tane standın olduğu bir festivalin ve adı Sokak Lezzetleri Festivali olan bir festivalin 3 standı böyle olmamalıydı. 10 üzerinden 10'luk festival olmuş mu sana 10 üzerinden 6,5'tan 7. 
Bu arada belediyenin sayfasındaki tanıtımda "15 -16 Ekim tarihlerinde, dumanı tüten leziz köfte, nefis tavuklu pilav, kömürde kokoreç, tadını asla unutamayacağınız balık-ekmek, midye dolma, lezzetli mi lezzetli döner, mısır, içli köfte, halka tatlı ve diğer sokak lezzetleri Sanatçılar Parkı'ndaydı" yazıyor. Ama ne mısır, ne içli köfte, ne balık-ekmek gördüm ben. İlk günü vardıysa da neden ikinci günü yoktu diye sorarlar. Çünkü hadi balık ekmek tezgahtı bilmem neydi, yağıydı balığıydı zor olur ama kestaneci dediğin mısırcı dediğin zaten geziyor mahalle arasında çeviriver yönünü parka doğru.
Yani akla gelen lezzetlerin çoğu vardı evet ama diğer çoğunluğun yerini de konseptle uyumlu olmayan başka şeyler almıştı.
Umarım seneye tüm bunlar dikkate alınarak daha Sokak Yemeği bir festival olması sağlanır. 





İşte böyle uzun bir yazı oldu, çünkü festivali mi değerlendirsem, sokak lezzetlerini mi saysam ne yapsam bilemedim. Ben de hepsini yazdım, siz de hepsini okuyun lütfen.. :)

İyi günler ve bir gün gecikmeyle iyi haftalar efenim.. 



  

14 Ekim 2016 Cuma

Kahvaltı dedik, edin dedik de, Nerede?

Bir önceki yazımın sonunda demiştim, bu kadar kahvaltıdan bahsettim öneriler de sonraki yazı olsun diye.

İstanbul sınırları içerisinde benim gitmekten zevk aldığım 11 adet kahvaltıcıyı sıralıyorum sizler için, iddiam İstanbul’un En İyi Kahvaltıcıları yazısı falan değil. Dediğim gibi benim gitmekten zevk aldığım yerler. 15’e tamamlayamadın mı, ya da 10’a indiremedin mi derseniz, hepsi benim bebeklerim vazgeçemedim hiç birinden. :)

Erkenden yayınlayayım yazıyı da belki bu hafta sonu için işe yarar, ne dersiniz? 
Bir de Anadolu Yakalı olmanın verdiği nedenlerden dolayı, Anadolu Yakası ağırlıklı bir liste oldu.

Beğeni sırasız olarak yazıyorum, buyurunuz efendim..


Çengelköy Tarihi Çınaraltı Aile Çay Bahçesi

Buranın neresi olduğunu çıkaramayanlarınız varsa bir deneme yapalım, Süper Baba? Evet, evet, burası işte Nihat’ın kahvesi. Yani tam bir nostalji durağı.

Ama kahvaltının vazgeçilmezlerinden olmasının nedeni başka, kendi sitelerinde de belirttikleri gibi, “İstanbul gibi güzel bir şehirde yaşıyor olmamıza rağmen güzelliklerinden mahrum kalabiliyoruz. Biliyoruz ki çoğumuzun evinde boğaza karşı yemek yeme şansı yok. Bizde açıldığımız günden bu yana herkes kendini evinde hissetsin diye dışarıdan yiyeceklerinizi getirmenizin daha iyi olacağını düşünerek böyle bir akım başlattık. Evinizde hazırladığınız ve dışarıdan aldığınız yiyeceklerinizi getirebiliyorsunuz. Bunun yanı sıra “günün en önemli yemeği kahvaltıdır” sözünden yola çıkarak buna çok önem veriyoruz ve kahvaltı yapılacak mekânlar arasında ülkemizde başı çekiyoruz.Yani burada günün her saatinde dışarıdan getirdiğiniz yiyeceklerinizle boğazın eşsiz manzarasına karşı keyif yapabilirsiniz.

İşte tam bu nokta çay bahçesine döndüğünüz köşede bir efsane daha oluşmuş durumda ki kendisi Çengelköy Börekçisi olmakta.  Börekleri için ayrı bir yazı yazmak gerekir. Her saat bulup, güzelim manzara karşısında, güzelim çayla yersiniz oh mis.
Tabi ki Çay Bahçesinde de birbirinden güzel yiyecekler var, yani burada kahvaltı etmek de mümkün. Kahvaltı tabağı, yumurta çeşitleri her şey var. Kahvaltı değil başka zaman geleyim derseniz de, balık, köfte ne ararsanız buluyorsunuz.
Geliş saatinize göre denizin tam kenarında masa bulamayabilirsiniz ama büyük bi yer olduğu için biz hep oturacak yerler bulduk. 
Kıyaslama açısından küçük bardak çayın fiyatı 3 TL.
Bilgiler: Çengelköy Cad. Çınarlı Camii Sok. No:4 Üsküdar, 34680 TR – İstanbul                
Tel: (216) 422 10 36

Dodo Cafe

Burası Moda'da küçücük görünen bir cafe. Günün her saati hareketli ama kahvaltısıyla senelerdir fark yaratıyor. Neden mi? Çünkü kahvaltı istiyorum dediğinizde önünüze bir kağıt geliyor, ordan şunu şunu istiyorum diye tek tek işaretliyorsunuz ve kendinize özel sevdiğiniz lezzetlerden bir kahvaltı tabağı yaratmış oluyorsunuz. 
Bu durum istediğiniz kahvaltı tabağını yaratmak konusunda avantaj sağlarken ilk gidenler açısından da dezavantaj sağlıyor. Çünkü "bir dilim kaşar, bir dilim beyaz peynir, tavuk jambon da alayım nutellasız olmaz, iki çeşit zeytin, sucuk yemeden kahvaltı mı olur yaaa, ooo pişmiş hellim de varmışş, acuka mı o? koy koy. Ya bu tabak yetmez bir de sucuklu yumurta alalım." derken bir bakıyorsunuz en iyi açık büfelerde verdiğiniz paradan daha fazla para vermişsiniz. Ama tabi ki çekirge bir sıçrıyor, ikinci gidişinizde artık bir "Dodo Profesyoneli" olduğunuzdan çok güzel bir kahvaltı geçiriyorsunuz. Yani buraya bir kez gidip görmeli, bir kez de gidip tadını çıkartmalı. 
Bilgiler: Moda Caddesi Ferit Tek Sokak No: 23/B 34710 Moda/ İstanbul 
Tel: (216) 338 37 26


My Chef

Burası Kadıköy'de Bahariye Caddesine ve bu taraftaki yemekçiler sokağına çok yakın bir yerde. Tam köşeyi kapmış olması size daha geniş bir sokak manzarası sunuyor. 
İki çeşit kahvaltı tabağı ve omlet, yumurta, börek çeşitleriyle kahvaltı sunuyor. 
Kahvaltı çeşitleri, Mini Kahvaltı ve Kahvaltı Tabağı olarak iki çeşit. Buradan sonra kahvaltı diye bahsettiğim "şey" de Kahvaltı Tabağı olan. Kendisi 23 TL olup içinde yumurtalı ekmekten, pişmiş hellime, cheddardan jambona, tam bir kahvaltı sunuyor. İşin en güzel yanı da bu tabakla değil bir kişinin, iki kişinin rahat doyuyor olması. Yani bir kahvaltı tabağı, yanına da menemen ya da patates kızartması söyleyip tıka basa doyup kalkabilirsiniz. 
Bilgiler: Sakızgülü Sokak No:24 Kadıköy / İstanbul
Tel: (0216) 330 45 87

Hardal Ataköy

Avrupa Yakasındaki ilk durağımız Ataköy Marina'nın içinde bulunan sıra sıra kafelerden biri olan Hardal'ı ben çok geç keşfetmişim. Her hafta sonu gitsem açığı kapatamam.
İddialı konuşuyorum İstanbul'da ilk 10 açık büfe brunchın içine girer mi? Kesinlikle girer.
Döner diyorum, kahvaltıda döner olur mu? Burada var.
Tazecik meyvelerle istediğiniz gibi yapılan pancake? Evet, o da var.
Sabah sabah döneri görünce canınız pilav çekerse diye, pilav var mı? Doğru bildiniz, o da var.
Ben döner semem de şöyle güzel bir çöp şiş olsa yerdim, diye kahvaltının eksiğini mi bulmaya çalışıyorsunuz? Üzgünüm, o da mevcut.
Siz uğraşmadan kahvaltınız bitince soyulmuş doğranmış meyce geliyor mu masaya? Evet, geliyor.
Beyaz çikolata soslu profiterol mü görüyorum ben kahvaltı fotoğraflarında? Doğru.
Tüm bunlara bir de bir dediğinizi iki etmeyen garsonlar eklenince, kahvaltı iyice keyife dönüşüyor. Önerim rezervasyonlu gitmeniz.
Kahvaltı kişi başı 45TL.
Bilgiler: Zeytinlik, Ataköy Marina, 34140 Bakırköy/İstanbul
Tel: (212) 560 78 00

Cemil Usta Akçaabat Köfte ve Balık

Avrupa'dan Hardal'ı bu kadar övmüşken Anadolu'yu övgüsüz bırakamazdım. Cemil Usta Maltepe'de E5'in kenarında, dışarıdan bakılınca o kadar da büyük değil gibi geliyor ama içine bir giriyorsunuz kocaman bir yer çıkıyor karşınıza.
Kahvaltı için de yine aynı büyüklükte, hangi standa uğrayacağınızı şaşırdığınız bir açık büfe.
Adındaki Akçaabat kısmından anladığınız üzere burası Karadeniz konseptli bir restaurant ve kahvaltısı da buna paralel. 10-15 çeşit peynir, zeytin, salam sosis gibi klasik kahvaltılıkların yanında, etli lahana sarma, fasulye kavurma, otlu akıtma, mıhlama, kıymalı yumurta, tereyağlı yumurta, 3 çeşit patates, tavuk yemeği, su böreği ve daha saymadığım zilyon tane çeşit.
Tatlı büfesinde ise, tiramisu, köstebek pasta, trileçe, mozaik pasta, cheesecake ve sütlaç gibi cezbedici çeşitler var.
En çok hoşuma gidenlerden birisi de, kahvaltıda benim gibi çayı çok içiyorsanız o son çay yudumu ve garson bulma durumundaki gerilimi bilirsiniz, burada çay çaydanlıkla masanızda duruyor.
Bence ben burayı daha fazla anlatmayayım, siz gidin. Fiyatına gelirsek 40TL

gibi bir ücret mevcut.
Bilgiler: Altayçeşme, Zühal Sokak No: 22 34843 Maltepe / İstanbul
Tel: (216) 371 61 61

Köz Kanat ve Kebap

Anadolu Yakasının kallavi açık büfelerinden devam edelim. Buranın yeri tam olarak Kartal sahilinde, bulması ve ulaşması çok kolay. Kalabalık ama kalabalığı rahatsız etmiyor. Çünkü neredeyse bir masaya üç garson düşüyor. Buranın kahvaltısı zeytinyağlı çeşitleri, sıcaklar ve böreklerle insanı alıp götürüyor. Bir börek büfesi var ki aman aman. Kıymalısından tut, ıspanaklısına, peynirlisinden patateslisine neredeyse 10 çeşit börek var. Bunun yanında bir tatlı büfesi var ki baklavalar sütlaçlar, pudingler. En son gittiğimde kişi başı 35 TL'ydi. Rezervasyonsuz her gittiğimde yer buldum, ama siz isterseniz rezervasyonlu gidip işi garantiye alın. 
Bilgiler: Kordonboyu Kartal/İstanbul
Tel: (216) 488 30 84

Pita Kuzguncuk

Burası minicik Kuzguncuk'umuzda minicik bir cafe. Kahvaltısı mevcut ama burada size önereceğim, adında da yer alan Pitaları. Hele ki o kavurmalı kaşarlı pita yok mu, iki tane yedim sırf güzelliğinden ve pisboğazlığımdan. Fiyatı da 13,5TL. Bunun dışında bir kaç çeşit kahvaltı tabağı ve yumurta-omlet çeşitleri mevcut. Hepsi de gayet güzel ve lezzetli ama dediğim gibi bir yerin menüsünde mekan adıyla bir şey varsa denenmeli. Pitaların yanında söğüş de geliyor. Kuzguncuğa yolunuz düşerse sadece kahvaltı saatinde değil günün diğer saatlerinde de gidebilirsiniz. Tabi akşama çok bir şey kalmıyor onu not edin. bir de pazar günleri yer bulmak istiyorsanız azıcık erken gitmekte fayda var. 
Bilgiler: Kuzguncuk Mahallesi, İcadiye Caddesi, No: 41/A Üsküdar/İstanbul
Tel: (216) 532 32 15

Cafe Nar

Listemize Rumeli Hisarı'ndan katılan bir güzellik Cafe Nar. Burada biraz oturup etrafı seyredip ünlü görmemek mümkün değil, meraklılarına duyurulur. Bir zamanlar kahvaltılarının ismi daha güzeldi, Demet İzmir'de, o şurda, bu burda diye yöresel tabaklar vardı. Yine aynı tabaklar var ama malesef menüdeki o espriler gitmiş. Yiğit'in tabağı bizden bir tabak tam damak tadımıza göre. Demet'in tabağında da yumurtalı ekmek var, kötü olur mu hiç. :) Hem her tabağında bol bol taze meyve var. Bir önceki yazımda bahsettiğim İngiliz kahvaltısını burada bulmak ve denemek de mümkün. (Şef Londra'da) Son olarak da yabancı misafirleriniz için ideal çünkü domuz ürünleri mevcut. 
Rezervasyonsuz gitmeseniz iyi olur birazcık kalabalık çünkü.
Yiğit'in tabağı 2 kişilik 29TL, Demet'in tabağı 28TL. 
Bilgiler: Yahya Kemal Cad. 16/B Rumeli Hisarı / İstanbul
Tel: (212) 263 24 46

Leman Kültür

Eğer ki karikatür seven ve mizah dergilerini takip eden birileriyseniz, Leman ile de biraz içli dışlıysanız burası sizin için bir cennet. Hatta şöyle söyleyeyim ne yiyeceğinize karar verip gidin, gelen garsona siparişinizi verin ve istedikleriniz gelene kadar menüyü inceleyin. Her yazılanı okuyun. Sonra da etrafa bakının çünkü, mekanın bir kısmı sokak konseptli ve bir sürü karikatürler var duvarlarda. Evet konsepti övmeyi bitirdim, kahvaltıyı övmeye başlayabilirim. Kahvaltı tabağının adı, Leman Yok Yok Kahvaltı Karnavalı ve bu tabağın içinde gerçekten yok yok. Hellim var, sosis var, bazlama var, yumurtalı ekmek var, yumurta var. Bir kişilik diyorlar ama bir kişilik değil, yanına bir eklentiyle iki kişi rahatlıkla doyarsınız. Önerim de Leman Ana Gözlemesi. Kahvaltı 24.75TL, gözleme 14,5TL. Tıka basa doyacağınız ve çok eğleneceğiniz de garanti. Sadece pazar günleri çok kalabalık oluyor ve kalabalıkla başa çıkmayı tam öğrenemediler, o yüzden açlıktan sinir tepenize vurmasın evden bir muz yiyip de çıkın :)
Bilgiler: Caferağa Mahallesi, Neşet Ömer Sokak, No 9/A, Kadıköy / İstanbul
Tel: (216) 449 83 83


Emek Cafe

Burası listemize "anne eli gibi kahvaltıcılar" statüsünden katılıyor. Serpme kahvaltı usulü ile çalışıyorlar, ama bana sorarsanız buraya gittiniz mi karnınızı kahvaltıyla değil güzelim menemenleriyle doyurun. İçeriğine göre 10-15 TL arasında değişiyor menemen fiyatları. Çok kalabalık oluyor o yüzden manzara da göreyim diyorsanız, hafta sonunuza kıyıp erken gideceksiniz. Ya da ben lezzetine gidiyorum arkadaş diyorsanız, birazcık sıra beklersiniz. 
Bilgiler: Yeniköy Mah. Köybaşı Cad. No:57 Sarıyer / İstanbul
Tel: (212) 223 77 28


Namlı Gurme

Tüm yazıyı okuyanlarınız için, içinizden "ulan Namlı'yı yazmadan kahvaltı anlatıyor kıza bak bee" dediklerinizi duymuyorum sanmayın. Namlı Gurme'siz kahvaltı listesi kahvaltı listesi değildir. Seversiniz, sevmezsiniz, ben böyle uğraşmak istemiyorum demezsiniz, anlarım. Ama her İstanbul'da hafta sonu kahvaltısı yapmış insanın bir kere de yolunu buraya düşürmesi gerek. Burada durum birazcık değişik, şarküteri olduğu için kahvaltı mantığı da bu şekilde. Her şeyi dilim dilim koymuşlar, ne kadar isterseniz o kadar alıyorsunuz. Burada net bir fiyat söylemek kolay değil, yerli peynirin dilimi 2 TL gibi her şey dilim dilim hesaplanıyor. Zaten kahvaltıya gittiğiniz zaman şarküteri kısmına da illa uğrayıp eliniz kolunuz dolu geliyorsunuz. Sadece biraz sıra beklemeyi göze almak gerek.
Bilgiler: Kemankeş Kocamustafa Paşa Mahallesi, Rıhtım Caddesi, No: 1/1, Katlı Otopark Altı, Beyoğlu / İstanbul
Tel: (212) 293 68 80

Listeyi burada bitiriyorum, gün gelir "Kahvaltı dedik, edin dedik de, Nerede? 2" yazılır. Çünkü bu liste kocaman bir denizde sadece bir kum tanesi biliyorum. Biraz samimi bir liste oldu, eksik gördüğünüz ya da burası olmadan olmaz dediğiniz yerleri yorum olarak belirtin ki, mahrum kalmayalım :)

Afiyetler olsun..

Not: Fotoğraflar mekanların kendi internet sitelerinden alınmıştır. İnternet sitesinde fotoğrafı olmayanlar içinse Zomato'nun çektiği fotoğraflar kullanılmıştır. Tüm haklar onlara aittir. 

13 Ekim 2016 Perşembe

Nereden Çıktı Bu Kahvaltı?

Herkesin bildiği o klasik hikaye,

Kahvaltı, kahve altı kelimelerinin birleşiminden gelir ve kahve öncesi yenilen yemek, "altlık"tır. Doğru mu derseniz, Nişanyan sözlüğe göre doğru. 

TDK’ya baktığımızda ise kahvaltı için, "(isim) Genellikle sabahları yenilen hafif yemek." demekte. Eğer ki işi çok daha basite indirgerseniz "bir öğün adı" tanımı da yeterli olabilir, mi?"Sabah kahvaltısı altın, öğle yemeği gümüş, akşam yemeği bakır." atasözünü de göz önüne alırsak kahvaltı hiç de öyle bir öğün adı diyerek geçiştirilebilecek bir şey değil.

İşin sağlık boyutundan baktığımızda ise akşam yemeğinden sabah kahvaltısına kadar geçen sürede ki yaklaşık 12 saat, vücut tüm enerjisini tüketmiş bir halde oluyor. Güne zinde başlayabilmek açısından, dengeli ve besleyici bir kahvaltı yapmak şart. Diyelim ki kahvaltıyı pas geçtiniz, o zaman vücut kendi deposundan yemeye başlıyor, vücut direnci düşüyor, baş ağrısı, baş dönmesi vb. durumlar görülüyor. Uzmanlar da kahvaltının atlanılmaması gereken bir öğün olduğunda hem fikir.Yani her şey bize "kahvaltı et, kahvaltı et" diye baskı yaparken, neymiş bu kahvaltı diye sormamak biraz ayıp olabilirdi. 

Kahvaltı yapacağız karar verdik, peki hangi kahvaltı?

Ben bir Kontinental Kahvaltı alayım, teşekkürler..

İçimizden bir fenomen olan Türk Kahvaltısını şimdilik bir kenara bırakacak olursak ve otoritelerce kabul edilen kahvaltı çeşitlerine bir göz atarsak geriye 4 adet kahvaltı çeşidi kalıyor.

Görüntüsünden asillik akıyor, Kontinental Kahvaltı
Kahvaltıda fasulye mi olur? İngiliz Kahvaltısı

  1.  Kontinental Kahvaltı: Avrupa bölgesinin klasik kahvaltısı. Kahvaltı içeceği ( çay, kahve ya da kakao), tereyağı, bal, reçel ve ekmek çeşitlerinden oluşmakta.
  2. Viyana Kahvaltısı: Adından da anlaşılıyor ki kendisi Avusturya yöresinden bir kahvaltı çeşidi ve Kontinental’e göre ek olarak haşlanmış yumurta içeriyor ve genellikle kahvaltı içeceği olarak kahve tercih ediliyor.
  3.  İngiliz Kahvaltısı: Ülkemizde de meşhur olan kahvaltılardan birisi. İngilizler de bizim gibi kahvaltıya çok önem veriyorlar. Kahvaltı içeceği (sütlü çay ya da kahve), meyve ya da sebze suyu, tereyağı, reçel, bal, ekmek çeşitleri ve tost, kahvaltılık sosisler, yulaf, sahanda yumurta ve bean. 
  4.  Amerikan Kahvaltısı: İngilizler gibi kahvaltıya önem verirler. Kahvaltıları da genel hatlarıyla birbirine benzemekte. Kahvaltı içeceği (çay ya da kahve), taze meyve veya meyve suyu, jambon, sosis ya da baconlı yumurta, tereyağı, bal, reçel, ekmek çeşitleri, pancake,


Pancake, et, ne ararsan var, Amerikan Kahvaltısı
Tabi ki her ülkenin kendine özel kahvaltıları mevcut, yukarıda sayılan çeşitler uluslararası otelcilik standartlarında kabul görmüş kahvaltılar, yoksa kimse Fransız kruvasanını, İtalyan’ın mozarellasını ya da Rusya’nın havyarını unutmuş değil.  

O bir şölen, o dillere destan, o bizim için vazgeçilmez,

Konu kahvaltı olunca yukarıdaki başlığı gören herkesin Türk Kahvaltısı kısmına geçtiğimizi anlaması gerekiyor.

Türk Kahvaltısı maalesef ki yukarıda saydığım kahvaltı çeşitleri gibi uluslararası otelcilikte kabul görmüş bir kahvaltı çeşidi değil. Fakat Türkiye’de bulunan uluslararası otellerde tabi ki sunuluyor.

Unuttuğum lezzetler varsa şimdiden özür diliyorum; kahvaltı içeceği (taze demlenmiş çay), beyaz peynir, kaşar peyniri başta olmaz üzere, Van otlu peyniri, Kars gravyeri, Erzincan tulumu gibi yöresel peynirler, reçel çeşitleri, bal kaymak, tereyağı, yeşil ve siyah zeytin, et ürünleri(sucuk, pastırma gibi, salam sosis Avrupa etkisi ile sonradan girme), tazecik ekmek, simit, poğaça, börek gibi unlu mamuller, taze söğüş (domates, salatalık biber ve otlar) ve yumurta çeşitleri.

Her şey mevsiminde tüketilirken bu yumurta çeşitleri haşlanmış ve sahanda yumurtanın yanında, yazları menemen, kışları ise sucuklu/pastırmalı yumurta olarak sunuluyormuş,  artık yazın sucuklu yumurta kışın menemen her yerde. 

Tekrar söylüyorum unuttuğum lezzetler varsa hepsinden teker teker özür diliyorum.

Çeşitleri saydıktan sonra neymiş efendim Türk Kahvaltısıyla diğer kahvaltıların farkı derseniz;


  • Bir kere bizde taze demleme çay var efendim ki diğer kahvaltılarda genellikle kahve tercih edilirken, çay da sallama ya da sütlü gibi farklı çeşitlerde geliyor. 
  • Peynir çeşitliliği, tabi ki o güzelim şarap tabaklarında bulunan peynirleri unutmuş değiliz ama bir kahvaltıya peynir çıkartma alışkanlıkları da çok değil.
  • Zeytin; İspanya, İtalya, Yunanistan gibi zeytin üretimi çok olan ülkeler haricinde kahvaltıda zeytin tüketimi çok yok, bizde ise sadece siyah zeytin koysan yeşil zeytin üzülür, küser, ikisini koyacaksın, hem de Gemlik, Edremit, Hatay diye çeşit çeşit…



Tabi ki Avrupa kahvaltısını Kontinental ya da İngiliz diye genelleyemeyeceğimiz, her ülkenin kendine özel bir kahvaltısı olduğu gibi, ülkemizde de yöreden yöreye değişen kahvaltı kültürümüz bu çeşitliliğe daha da çeşitlilik katmakta. 
Annem usulü Türk Kahvaltısı

Örneğin Ege bölgesinde ekmek bandırmalık otlu zeytinyağları var. Diğer bölgelerde beyaz peynir diye genellerken burada o peynirin Ezine Peyniri olması, Bayramiç tulumu gibi yöresel peynirler var. Kaşar loru üzerine dökülen mis gibi karadut reçeli var. Taze taze yeşillikler var.

Akdeniz kahvaltısında ise Kıbrıs esintileri mevcut, yani? Pişmişiyle, pişmemişiyle Hellim peyniri. Turunçgillerden birinin reçeli olmadan olmaz mesela. 

Karadeniz kahvaltı sofralarında ise meşhur mu meşhur tereyağı olmazsa olmaz, kaymak da eşlik eder tabi ki. Burada da ekmeğin adı özel olarak Trabzon Ekmeğine dönmektedir. Bir de o peynirin en güzel hallerinden birisi olan Mıhlama olmazsa olmaz. Kahvaltıda hamsi yediklerine dair bir rivayet de mevut, benden söylemesi. :)

Otlu peynir desem? Bildiniz. Van Kahvaltısı
Doğu Anadolu kahvaltısı deyince akla gelen ilk kahvaltı sofrası Van Kahvaltısıdır. Lavaş ekmeği, otlu peynir, bal kaymak, cacık, kavut gibi özel lezzetler bulunur.

Dillere destan Katmer
Güney Doğu Anadolu bölgesinde de Antep mutfağı alıp götürüyor bizi, süt ve bol fıstıklı-kaymaklı katmer bir yanda, Beyran çorbası diğer yanda, tercihim değil ama önlerinde kuyruk olan ciğer arabalı diğer yanda. Seçim yapmak hiç kolay değil.

İç Anadolu bölgesinde ise bol hamurlu bir kahvaltı bekliyor bizi haşhaşlı çörek, bazlama, kestirmeli pide.

Marmara bölgesi ise, kahvaltıyı zeytin ve Edirne peyniriyle yakalıyor

İşte bunca çeşitliliğiyle sizi bir kahvaltı kültürü selamlayınca da “Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem, ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” gibi usta kalemlerden çıkma şiirler yazılıyor. Haftasonları kallavi kallavi masalar kuruluyor, tüm aile bir araya geliyor. Masa kurmaya üşenenler de açık büfesiydi serpmesiydi çeşit çeşit hazır kahvaltılardan birine yollanıyorlar. O kahvaltıcılar neresi mi? O da başka bir yazı olsun... :)
Hep mutlu kalın..

Kaynaklar: MEB - Aile ve Tüketici Hizmetleri Kitabı